WCgamerS Chat Kutusu
Sitemizde sorunsuz dolaşmak için Mozilla Firefox tarayıcsını öneriyoruz.
WCgamers
Warcraft Tarihi genel1
Genel Warcraft Tarihi
Bölüm 1: Mitler
Titanlar ve Evrenin Şekillendirilmesi
Kimse evrenin nasıl başladığını tam olarak bilemez. Bazıları uzaydaki ani bir patlamanın sınırsız dünyaları “Büyük Karanlık”ın(Great Dark) uçsuz bucaksız sınırları içine yolladığını söyler. – O dünyalar ki bir gün mükemmel ve inanılmaz çeşitli yaşam formlarına ev sahipliği yapıcaklardı. Diğerleri evrenin bütün gücü içinde barındıran tek varlık tarafından bir bütün olarak yaratıldığına inanıyorlardı. Keşmekeş halindeki evrenin ilk hali belirsizliğini korusa da güçlü varlıklardan oluşan bir ırkın bu dünyalara düzen getirmek ve kendilerini takip edecek olan yaşam formlarını güvenceye almak için varedildiği açıktır.
Titanlar; devasa, metalimsi derili tanrılar, yeni doğmuş evreni keşfetmek ve karşılaştıkları dünyaların üzerinde çalışmak için uzayın uzak uçlarından geldiler. Onlar dünyaları kudretli dağları ve engin denizleri yaratarak şekillendirdiler. Gökleri soludular ve coşkulu atmosferlere yaşam verdiler. Keşmekeşten düzen yaratmak onların doğasının, ileri görüşlülüklerinin bir parçasıydı. Hatta onlar ilkel ırkları bile güçlendirdiler; kendi işlerini yapabilsinler ve saygıdeğer dünyalarının bütünlüğünü koruyabilsinler diye.
Pantheonlar adıyla bilinen seçkin bir grup tarafından idare edilen Titanlar yaratılışın ilk zamanlarında Büyük Karanlığın Ötesine(Great Dark Beyond) dağılmış 100 milyon dünyaya düzen getirdiler. İyi niyetli Pantheonlar, onlar ki bu yapılandırılmış dünyaları korumaya yemin etmiştiler, Sapmış Aşağı’nın(Twisting Nether) şeytani varlıklarından gelebilecek saldırı tehdidine karşı her zamankinden daha da hazırlardı. Aşağı, (Nether) evrenin sayısız dünyasını bağlayan keşmekeş büyülerinin dünyevi olmayan boyutu, sadece yaşayan evrendeki hayatı yoketmeye ve yaşamın enerjilerini kendilerine katmaya yemin etmiş sınırsız sayıdaki şeytani yaratığın, iblislerin ve zebanilerin eviydi. Hiç bir şekilde kötülüğü ve alçaklığı kabullenemeyen Titanlar şeytani varlıkların sürekli devam eden tehditlerine karşı bir yol bulmak için çaba sarfettiler.
Sargeras ve İhanet
Zaman içinde şeytani varlıklar Sapmış Aşağı’dan Titanların dünyasına geçmenin yolunu buldular, ve Pantheonlar kendi içlerindeki en iyi savaşçıyı, Sargeras’ı, ilk savunma hattında rol alsın diye seçtiler. Erimiş bronzun soylu devi, Sargeras, görevini sayısız bin yıllar boyunca sürdürdü. Şeytani varlıkları aradı ve bulduğu yerde onları yoketti. Çağlar geçtikçe, Sargeras fiziksel evrende güç ve egemenlik kazanan 2 güçlü şeytani ırkla karşılaştı.
Eredarlar, şeytani sihirbazlardan oluşan bir ırk, warlock büyülerini sayılı dünyaları istila etmek ve köleleştirmek için kullandılar. Bu dünyalardaki yerel ırklar Eredarların zarar verici büyüleri yüzünden değişime uğradılar ve şeytani varlıklara dönüştüler. Sergeras’ın neredeyse sınırsız güçleri bu şeytani ırkı yoketmeye fazlasıyla yeterdi ama o yaratıkların saflıklarının bozulması ve kötülük dolmaları karşısında sorunlar yaşadı. Bu kadar yozlaşmayı içinden atamayan yüce Titan gitgide artan bir depresyonun içine girdi. Artan isteksizliğine rağmen Sergeras warlockları Sapmış Aşağı’nın bir köşesine hapsederek evreni onlardan temizledi.
İçindeki karmaşa ve üzüntü derinleşirken Sergeras Titan’ların düzenini bozmakta ısrar eden başka bir grupla başetmeye zorlandı, Nathrezimler. Bu vampirimsi iblislerden oluşan kötülük dolu ırk (Aynı zamanda Korku Efendileri(Dreadlords) olarakta bilinirlerdi.) sayılı dünyayı, üzerlerinde yaşayanları ele geçirip, onları gölgeye çevirerek ele geçirdi. Yozlaşmış korku efendileri içgüdüsel bir güvensizlik ve nefret aşılayarak ırkları diğer ırklara düşman ediyorlardı. Sergeras, Nathrezimleri’de kolayca altetti ama Nathrezimlerin yozlaşması onu derinden etkiledi.
Sergeras umutsuzluk ve şüphe duygularını baskın hissederken sadece görevine değil, Titanların düzenli bir evren görüşüne olan bütün inancını da kaybetti. Sonunda düzenin içeriğinin bile yanlış olduğuna, karanlık ve yanlız evrende keşmekeşin mutlakiyet olduğuna inanmaya başladı. Dostları Titanlar onu bu konuda hatalı olduğuna ikna etmeye ve öfke dolu duygularını yatıştırmaya çalıştılar fakat o bu iyimser inançlarının kendi çıkarlarına hizmet eden hayaller olduğunu söyleyip, dediklerine kulak asmadı. Sergeras Titanlar’ın saflarından sonsuza dek ayrılıp, evrende kendi yerini arayışa girdi. Pantheonlar bu ayrılığın ardından üzülselerde, kayıp kardeşlerinin ne kadar ileri gidebileceğini tahmin bile edemezlerdi..
Sergeras’ın deliliği, kahraman ruhundan geriye kalan son parçaları tükettiği sırada Titanlar’ın yaratılıştaki hatadan sorumlu olduklarına inanmaya başladı. Onların evrendeki işlerini tersine çevirmeye karar verdiğinde, en sonunda karar verebilmişti, fiziksel evreni yokedicek durdurulamaz bir ordu oluşturmaya karar verdi.
Sergeras’ın Titan formu da bir zamanlar soylu olan yüreğini istila eden yozlaşma yüzünden bozulmaya başladı. Gözleri, saçı ve sakalı ateşin içinde eridi, metalimsi bronz teni bitmek bilmeyen alev alev nefretini gösterebilmek için parçalanarak açıldı.
Hiddetli bir şekilde, Sergeras, Eredarlar ve Nathrezimleri hapseden hapishaneleri parçaladı ve şeytani yaratıkları serbest bıraktı. Bu zeki yaratıklar kötü Titan’ın öfkesi karşısında diz çöktüler ve yapabilecekleri bütün kötülükler ile ona hizmet etmeyi önerdiler. Sergeras güçlü Eredar saflarından şeytani yokedici ordusunu yönetmesi için 2 tane destekleyici seçti. Yanıltıcı Kil’jaeden (The Deceiver), evrendeki en kötü ırkları bulması ve onları Sergeras’ın saflarına katması için seçildi. 2. destekleyici Yozlaştıran Archimonde (The Defiler) kudretli Titan’ın isteklerine boyun eğmiyeceklere karşı şeytani orduyu savaşa sürmesi için seçildi.
Kil’jaeden’in ilk hareketi vampirimsi korku efendilerini korkunç gücü altında kölesi yapmak oldu. Korku efendileri; onun kişisel ajanları olarak ilkel ırkların yerlerini, efendilerinin onları yozlaştırması için, tespit etmek ve kendi saflarına çekmek için hizmet ettiler. Korku efendileri arasında birincil olan Karartan Tichondrius’tı (The Darkener). Tichondrius Kil’jaeden’e mükemmel bir asker olarak hizmet etti ve Sergeras’ın nefret dolu isteklerini evrenin en uç ve karanlık yerlerine götürmeyi kabul etti.
Kudretli Archimonde’da kendine ajanlar buldu. Şeytani çukur efendilerini (Pit Lordları) ve onların barbar liderlerini, Yokeden Mannoroth’u (The Destructor), çağırıp, bütün yaşamları ve yaratılanları yerle bir edicek seçkin savaşçıları biraraya getirmeyi umuyordu.
Sergeras ordularının toplandığını ve her emrini yerine getireceklerini gördüğü zaman kötülük dolu güçlerini Büyük Karanlık’ın uçsuz bucasız yerlerine yolladı. Sürekli büyüyen ordusuna Burning Legion adını verdi. Şu an bile onların evrenin her yerine yaptıkları yozlaşmış seferlerinde kaç dünyayı yakıp yıktıkları tam olarak bilinemez.
Eski Tanrılar ve Azeroth’un Düzenlenmesi
Sergeras’ın; yaptıkları sayısız işleri tersine çevirme görevinden habersiz Titanlar, bir dünyadan diğerine uygun gördüklerini şekillendirerek ve düzenleyerek ilerlediler. Bu yolculukları sırasında küçük bir dünyaya rastladılar ki üzerinde yaşıyacak olanlar ona Azeroth diyeceklerdi. Titanlar bu el değmemiş dünya üzerinde hareket ederken, sayılı düşman elemental varlığa rastladılar. Bu elementallar, ki onlar Eski Tanrılar olarak bilinen şeytani varlıklardan oluşan bir ırka tapıyorlardı, Titanları geri püskürtmeyi ve kendi dünyalarını onların metalimsi iyilik meşalesinden korumayı başardılar.
Pantheonlar, Eski Tanrılar’ın kötülüğe karşı olan heveslerinden rahatsız bir şekilde, elementallara ve onların kötü efendilerine savaş açtılar. Eski Tanrılar’ın ordusu gelmiş geçmiş en güçlü elementallar tarafından yönetiliyordu: Ateşin Efendisi Ragnaros(The Firelord), Taşların Anası Therazane(The Stonemother), Rüzgarın Efendisi Al’Akir(The Windlord) ve Dalga Avcısı Neptulon(The Tidehunter). Bu kötülük timsali güçler dünyanın üzerinden devasa Titanlara akın ettiler ve onlarla çarpıştılar. Elementallar ölümlülerin aklının alabileceğinden daha güçlü olsalar da onların birleşmiş güçleri kudretli Titanlar’ı durdurmaya yetmedi. Birer birer elemental komutanlar düştüler ve orduları dağıldı.
Pantheonlar Eski Tanrılar’ın kalesini yıktılar ve 4 şeytani Tanrı’yı dünyanın yüzeyinin altında zincirlediler. Coşkuyla yanan ruhlarını fiziksel dünyada tutan Eski Tanrılar’ın güçleri olmadan elementaller aşağı dünyalara defedildiler, ki orda sonsuza kadar birbirleriyle kapışıcaklardı. Elementallerin gidişiyle, doğa sakinleşti, dünyada mükemmel bir uyum kuruldu. Titanlar tehtidin gittiğini gördü ve işlerine koyuldular.
Titanlar dünyayı düzenlemelerine yardımcı olmaları için sayılı ırklar oluşturdular. Dünyanın altındaki dipsiz mağaraları oysunlar diye büyülü, yaşayan taştan cüce benzeri Toprağımsıları (Earthenları) oluşturdular. Denizlerin altını ortaya çıkarmak ve derinlerdeki toprağı kaldırmalarına yardımcı olmaları için devasa fakat narin deniz devlerini yarattılar. Yıllar boyunca, tek ve mükemmel bir kıta oluşturuluncaya kadar, Titanlar dünyayı şekillendirdiler. Kıtanın ortasına kendi orijinal enerjilerinden oluşan bir göl oluşturdular. Gölün, ki ona Sonsuzluğun Gölü(Lake of Eternity) diyorlardı, dünyadaki yaşamın kaynağı olmasını sağladılar. Gölün enerjisi dünyanın kemiklerini tekrar canlandıracaktı ve hayatı bu zengin topraklarda köklenmesi için güçlendirecekti. Zamanla her türden bitkiler, ağaçlar, canavarlar ve yaratıklar el değmemiş kıtada yaşamaya başladı. İşlerinin son gününde, karanlık çökerken, Titanlar bu kıtaya Kalimdor, Sonsuz Yıldız Işığının Ülkesi, ismini verdiler.
Ejderha Türlerinin Görevi
Küçük dünyanın düzenlenmesinden ve işlerinin bitmesinden tatmin olan Titanlar, Azeroth’u terketmeye hazırlandılar. Yinede, gitmeden önce, herhangi bir gücün onun mükemmel bütünlüğünün tehdit etmesi olasılığına karşılık Titanlar dünya üzerindeki en harika ırkı Kalimdor’a göz kulak olma işiyle görevlendirdiler. O zamanlar bir çok ejderha türü vardı. Yinede kendi türlerinden olanlara egemenlik sağlayan 5 tane ejderha türü vardı. Titanlar’ın yeni yeşeren dünyanın çobanlığını yapmaları için tuttuğu beşli bu beş ejderha türüydü. Pantheon’un en yüce üyeleri kendi güçlerinin birazını bu türlerin liderlerine verdiler. Bu ulu ejderhaların her biri Yüce Özellikler(Great Aspects) veya Ejderha Özellikleri(Dragon Aspects) olarak bilinmeye başladılar.
Aman’Thul, Pantheon’un Büyükbabası(The Highfather of the Pantheon), uzaysal güçlerinin bi kısmını devasa bronz ejderha Nozdormu’ya bahşetti. Büyükbaba, Nozdormu’ya zamanı ve sürekli ilerleyen kaderin yolunu koruması için güç verdi. Hissiz, onurlu Nozdormu Zamansız Olan(Timeless One) olarak bilinmeye başladı.
Eonar, bütün yaşamın Titan patronu(The Titan patron of all life), kendi güçlerinin bir kısmını kızıl deve verdi, Alexstrasza’ya. Ondan sonra Alexstrasza dünyada yaşayan bütün canlıları korumak için çalıştı ve Hayat-Bağlayıcı(Life-Binder) olarak bilinmeye başlandı. Üstün bilgeliği ve bütün canlılara gösterdiği sınırsız şefkat sayesinde, Alexstrasza Ejderhakraliçe olarak taçlandırıldı ve türündeki diğerlerine egemenlik sağladı.
Eonar; aynı zamanda Alexstrasza’nın genç kız kardeşi olan yeşil ejderha Ysera’yı da, doğanın etkisinin küçük bi parçasıyla kutsadı. Ysera Yaratılış Rüyasını(Dream of Creation) oluşturmak sonsuz soyutlanmaya girdi ve Hayalperest(Dreamer) olarak bilinmeye başladı. O, yeşil evreninden büyümekte olan yeşil dünyayı izleyebilecekti, Zümrüt Rüyasından(Emerald Dream).
Norgannon, Titanlar’ın bilgelik saklayanı ve usta büyücüsü(The Titan lore keeper and master magician), mavi ejderha, Malygos’u gücünün bi kısmıyla donattı, O zamandan itibaren Malygos Büyü-Yayan(Spell-Weaver), sihirin ve gizli bilgilerin koruyucusu, olarak bilinmeye başladı.
Khaz’goroth, Titanlar’ın şekillendirici ve yaratıcı(The Titan shaper and forger of the world), kudretli siyah ejderhaya, Neltharion’a, güçlerininn bir kısmını bahşetti. Yüce kalpli Nelthraion’a, daha sonra Dünya-Koruyan(Earth-Warder) olarak bilinicekti, dünya ve dünyanın derin yerleri üzerinde egemenlik verildi. O dünyanın gücüne güç kattı ve Alexstrasza’nın en büyük destekçisi oldu.
Güçlendirilmiş 5 Yüce Özellik, Titanlar’ın yokluğunda dünyanın savunmasından sorumlu hale getirildi. Ejderhaların yarattıklarını korumaya hazır olduklarının bilincinde Titanlar, Azeroth’u sonsuza kadar terketti. Ne yazıkki Sergeras’ın yeni doğmuş dünyanın varlığını öğrenmesi an meselesiydi..
Dünyanın Canlanması ve Sonsuzluğun Gölü
Orclarla insanların İlk Savaş(First War)’ta çarpışmasından 10.000 yıl önce Azeroth dünyası denizler tarafından çevrelenmiş tek bir kıta halindeydi. Bu toprak kütlesi, ki Kalimdor adı verilmişti, uyanmakta olan doğaya ve zorlu doğal etkenlere rağmen canlılığını devam ettirmek isteyen çok sayıda değişik ırk ve yaratığa ev sahipliği yapıyordu. Karanlık kıtanın merkezinde ışıldayan gizemli bir göl vardı. Göl, daha sonra Sonsuzluğun Gölü olarak bilinecekti, dünyadaki sihirin ve doğal güçlerin gerçek kaynağıydı. Göl, enerjisini dünyanın ötesindeki sınırsız Büyük Karanlık’tan alıp, aslında gizemli bir fıskiye olarak görev yapıyordu, mükemmel formlardaki hayatları beslemek için dünyanın üzerine yayıyordu.
Zaman içinde, insanımsı yaratıklardan oluşan ilkel bir kabile, büyüleyici büyülü gölün sınırlarına doğru dikkatli bir şekilde yakınlaşmaya başladı. Vahşi, göçebe insanımsılar, ki Göl’ün garip enerjisi onları cezbetmişti, derme çatma evlerini Göl’ün sakin kıyılarına yapmaya başladılar. Zamanla Göl’ün uzaysal gücü kabileyi etkiledi; onları güçlü, bilge ve neredeyse ölümsüz yaptı. Kabile, onların yerel dilinde “Yıldızların Çocukları” anlamına gelen Kaldorei ismini benimsedi. Kökleşen topluluklarını kutlamak için gölün yakınlarına büyük yapılar ve tapınaklar yaptılar.
Kalderoiler, daha sonra Gece Elfleri(Night Elves) diye bilineceklerdi, ay tanrıçası Elune’a tapıyorlardı ve onun gündüz vakitleri Göl’ün ışıldayan derinliklerinde uyuduğuna inanıyorlardı. İlk gece elfi rahip ve kahinleri Göl’ü, bilinmeyen sırlarını ve güçlerini açığa çıkarmak için tatmin edilemez bir merakla incelediler. Toplulukları büyüdükçe, gece elfleri Kalimdor’u boydan boya keşfetmeye ve diğer yerlilerle karşılaşmaya başladılar. Onlara duracakları yeri gösterenler sadece eski ve güçlü ejderhalar oldu. Bu kadim sürüngenimsi yaratıklar genelde kendi başlarınaydılar ama bilinen toprakları olabilecek tehlikelere karşı korumak için de ellerinden gelenleri yaptılar. Gece elfleri; ejderhaların, dünyalarının ve kendilerinin koruyucuları olduklarını anladılar. Onları taşıdıkları ve korudukları sırlarıyla beraber rahat bırakmak konusunda hemfikir oldular.
Zaman içinde gece elflerinin merakı güçlü varlıklarla tanışmalarına ve dost olmalarını sağladı, ki bu varlıkların en güçlüsü Cenarius’tu, el değmemiş ormanlarda yaşayan kudretli yarıtanrı. İyi kalpli Cenarius bilgiye aç, meraklı gece elflerine ilgi göstermeye başladı ve zamanının çoğunu onlara doğanın iç dünyasını öğreterek geçirdi. Kaldoreiler toplu olarak Kalimdor’un yaşayan doğasına ilgi ve sevgi duymaya başladılar. Doğayla uyum içinde yaşamayı öğrendiler.
Neredeyse sayısız yıllar geçtikçe gece elflerinin uygarlığı gerek toprak sınırları gerek kültürel açıdan gelişti. Tapınakları, yolları, barınakları karanlık kıtada boylu boyunca uzandı. Azshara, gece elflerinin güzel ve yetenekli kraliçesi, sevdiği hizmetçilerine barınak olarak Göl’ün kıyısına devasa, mücevherlerle döşeli bir saray yaptırdı. Onun hizmetçileri, ki onları Quel’dorei ya da “Yücedoğanlar”(Highborne) diye çağırır, onun her emrini büyük memnuniyetle yerine getirdiler. Kendilerinin, ırklarının geri kalanından daha yüce olduklarına inanıyorlardı. Kraliçe Azshara bütün halkı tarafından eşit sevilse de Yücedoğanlar geri kalan gece elfleri tarafından içten içe kıskanılıyordu ve sevilmiyordu.
Rahiplerin Sonsuzluğun Gölü’ne karşı hissettiği merakı paylaşan Azshara, Yücedoğanlar’a Göl’ün dünya üzerindeki gerçek amacını ve sırlarını ortaya çıkarmalarını emretti. Yücedoğanlar işlerine koyuldular ve Göl’ü hiç durmadan incelediler. Zaman içinde Göl’ün uzaysal enerjilerini kontrol etme yeteneklerini geliştirdiler. Deneyler yapıldıkça, Yücedoğanlar yeni keşfettikleri güçlerini istekleri doğrultusunda yapıcı veya yıkıcı yönde kullanabileceklerini farkettiler. Dikkatsiz Yücedoğanlar ilkel sihire rastgelmişlerdi, ve şimdi de kendilerini uzmanlaşmaya adayacaklardı.. Hepsi, sorumsuzca kullanılırsa, sihirin gereğinden fazla tehlikeli olabileceğini kabul etmelerine rağmen, Azshara ve Yücedoğanlar büyücülüğü fütursuzca çalışmaya başladılar. Cenarius ve gece elfi bilgeleri sihir sanatlarıyla oynamanın sadece felaketle sonuçlanacağı konusunda onları uyardılar. Yinede Azshara ve takipçileri inatla yeni güçlerini geliştirmeye devam ettiler.
Güçlerine güç kattıkça, Azshara ve Yücedoğanlar belirgin şekilde değiştiler.Bu kibirli ve seviyeli yüksek sınıf üyeleri, gece elfi dostlarına karşı artan şekilde duygusuzca ve zalimce davranmaya başladılar. Azshara’nın bir zamanlarki destansı güzelliği giderek artan kara bir kötülük tarafından maskelenmeye başlanmıştı. Sevdiği şeylerden kaçmaya ve sadece güvendiği Yücedoğanlar hariç kimseyle görüşmemeye başladı.
Zamanının çoğunu ilkel tabiat büyücülüğüne(Druidism) adayan genç öğrenci Malfurion Stormrage korkunç bir gücün Yücedoğanları ve çok sevdiği kraliçesini yozlaştırdığından şüphelenmeye başladı. Kötülüğün, gelen kötülüğün ne olduğunu anlayamasa da gece elflerinin hayatlarının yakın zamanda sonsuza kadar değişeceğini biliyordu.
Sonraki Sayfaya Geç ----->