WCgamerS Chat Kutusu
Sitemizde sorunsuz dolaşmak için Mozilla Firefox tarayıcsını öneriyoruz.
WCgamers
Warcraft Tarihi genel3
Bölüm 2: Yeni Dünya
Quel'Thalas'ın Kuruluşu
(Warcraft 1'den 6800 yıl önce)
Dath'Remar'ın öncülük ettiği yüce elfler Kalimdor'u arkalarında bıraktılar ve Maelstrom'un fırtınalarına meydan okudular. Donanmalarıyla dünyadan kalan harabelerde yıllar boyunca gezindiler, yolculukları sırasında türlü gizemleri ve kaybolmuş krallıkları keşfettiler. Dath'Remar, Güneştegezinen(Sunstrider) ismini almıştı(Ya da gündüzleri gezinen), kendi ırkı için yeni bir yurt kurabileceği kadar gücü içinde barındıran yeşil yerler aramaktaydı.
Donanması, sonunda, insanların daha sonra Lordaeron adını vereceği krallığın kumsallarına vardı. İç bölgeleri arayan yüce elfler sakin Tirisfal Açıklıkları'nın (Tirisfal Glades) içinde bir yerleşim alanı kurdular. Birkaç yıl sonra birçoğu delirmeye başladı. Derler ki dünyanın o bölgesinde bilinmeyen büyük bir kötülük yatardı, ama söylentilerin doğruluğu asla kanıtlanamadı. Bu yüzden yüce elfler yerleşim yerlerini daha kuzeyde olan ve doğadan gelen enerjilerinin hüküm sürdüğü başka zengin topraklara taşıdılar.
Yüce elfler Lordaeron'un engebeli ve dağlık topraklarını geçtikçe seyahatleri daha da tehlikli bir hal almaya başladı. Bağlarını Sonsuzluğun Gölü'nün hayat veren enerjilerinden tamamen kopardıklarından beri, birçoğu soğuk iklim koşulları yüzünden hasta oldu ya da açlıktan öldü. Ama onları en fazla hüsrana uğratan değişim ise, artık ölümsüz ve doğanın unsurlarına(elements) karşı etkilenmez olmadıkları gerçeğiydi. Aynı zamanda nedense boy olarak da küçüldüler ve derileri menekşemsi rengini kaybetti. Bu kadar zorluğa rağmen, Kalimdor'da daha önce görmedikleri birçok harika yaratıkla karşılaştılar. Aynı zamanda eski ormanlarda avlanan ilkel insan kabilelerine de rastladılar. Yinede, karşılaştıkları en büyük tehdit Zul'Aman'ın aç ve kurnaz orman trolleriydi.
Bu yosun renkli troller kaybettikleri uzuvlarını tekrar oluşturabiliyorlardı, ciddi fiziksel yaralanmalarını iyileştirebiliyorlardı ve vahşi, kötü bir ırk olduklarını kanıtlamışlardı. Amani imparatorluğu Lordaeron'un kuzeyinin büyük bir bölümünü kapsıyordu ve troller bu istenmeyen yabancıları sınırlarından uzak tutmak için çok çetin savaşıyorlardı. Elfler, vahşi trollere karşı derin bir nefret beslemeye ve onları karşılaştıkları her yerde öldürmeye başladı.
Birçok uzun yıldan sonra, yüce elfler Kalimdor'u hatırlatan bir yer buldu. Kıtanın kuzeyindeki ormanların derinliklerinde Quel'Thalas krallığını kurdular ve onu Kaldorei kuzenlerininkini gölgede bırakacak kadar kudretli bir imparatorluk yapacaklarına yemin ettiler. Yüce elfler kısa bir süre sonra Quel'Thalas'ı, ne yazıktır ki, trollerin kutsal saydığı eski bir troll şehrinin yakınlarında kurduklarını farkettiler. Akabinde, troller bir bütün halinde elflerin yerleşim yerlerine saldırdılar.
İnatçı elfler, yeni topraklarından vazgeçme niyetinde değillerdi, Sonsuzluğun Gölü'nden kazandıkları büyüleri kullanmaya başladılar ki bu vahşi trolleri durdurmaya yetti. Dath'Remar'ın önderliğinde yüce elfler, Amani savaşçı topluluklarını, ki sayıca yüce elflerin 10 katı kadarlardı, yenilgiye uğrattılar. Kaldorei'nin eski uyarılarını dikkate alan bazı elfler büyüyü kullanmanın bu topraklardan defedilmiş Burning Legion'ın ilgisini çekebileceğini hissettiler. Herhalde bundandır ki, yüce elfler topraklarını, içinde büyülerine çalışabilecekleri, koruyucu bir engelle maskelemeye karar verdiler. Quel'Thalas'ın çevresindeki bazı noktalara büyülü engelin sınırlarını belirleyen bir dizi sütun halinde büyütaşları(Runestones) diktiler. Büyütaşları sadece elflerin büyülerini dünyevi olmayan boyutlardan gelebilecek tehditlerden saklamakla kalmadı, batıl inançlı troll savaşçı topluluklarını da korkutup, kaçırdı.
Zaman ilerledikçe Quel'Thalas, yüce elflerin çabası ve büyülü güçleri sayesinde mükemmel bir krallık haline geldi. En güzel yerleri Kalimdor'un eski salonlarının mimari özellikleriyle yapılandırılsa da yörenin doğal yüzey şekilleri ile uyum içerisindeydi. Elflerin şekillendirmek için uzun uğraş ve çabalarından sonra Quel'Thalas adeta parıldayan bir mücevhere benzedi. Güneştegezinen Hanedanlığı(Sunstrider Dynasty) orta seviyede politik bir güç oluştursa da Quel'Thalas'a asıl hükmeden güç Gümüşayın Meclisi(Convocation of Silvermoon) idi. 7 en önemli yüce elf efendilerinden oluşan meclis, elf topraklarının ve ırkının güvenliğini sağlamak için çalıştı. Büyülü engel tarafından çevrelenen yüce elfler Kaldorei'nin eski uyarılarını kaale almadan büyüyü fütursuzca hayatlarının her alanında kullanmaya devam ettiler.
Neredeyse 4.000 yıl boyunca yüce elfler krallıklarının yalnız güvenliğinde barış içinde yaşadı. Yinede kinci trollerin o kadar kolay pes etmeye niyetleri yoktu. Ormanların derinliklerinde yıllarca intikam planlarını hazırladılar ve savaşçılarının sayısının artmasını beklediler. Sonunda muazzam bir troll ordusu gölgeli ormanlardan akın etti ve Quel'Thalas'ın sırtlarına kadar gelip, Quel'Thalas'ı kuşatma altına aldı.
Arathor ve Troll Savaşları
(Warcraft 1'den 2800 yıl önce)
Yüce elfler trollerin acımasız saldırısından hayatlarını kurtarmak için savaşıyorlardı; Lordaeron'un dağılmış, göçebe insanları ise kabilelerini tek çatı altında birleştirmek için. Aslında ilk insan kabileleri birbirlerinin yerleşim alanlarını birleşmek ve onur adına yağmalamıyorlardı. Yinede bir kabile, ki Arathi olarak bilinirdi, trollerin önem vermelerini gerektirecek kadar büyük bir tehdit haline geldiklerini gördü. Arathi, troll savaşçı topluluklarına karşı tek bir güç haline gelebilmeleri için bütün kabileleri kendi boyundurluğu altında birleştirmek istiyordu.
60 yıllık bir süreç içerisinde, kurnaz Arathiler diğer kabileleri bir bir altetti. Bütün zaferlerinden sonra Arathiler, fethettiği yerlerdeki insanlara barış ve eşitliği önerdi; bu sayede, yendiği kabilelerin sadakatini de kazandı. Sonunda Arathi kabilesi birçok ayrı kabileyi birleştirdi ve ordularının saflarını genişletti. Kendilerini troll savaşçı topluluklarına karşı koruyabilecekleri konusunda kendinden emin olan, hatta öyle ki gerekirse o sadece kendilerini düşünen elflere de derslerini verebileceklerini de düşünüyorlardı, Arathi savaş efendileri Lordaeron'un güney bölgesine kudretli ve büyük bir kale inşa etme kararı aldılar. Bu Strom adındaki eyalet-şehri bütün Arathi ulusunun, Arathor adını almışlardı, başkenti haline geldi. Arathor geliştikçe, uçsuz bucaksız kıtanın her yerinden insanlar, Strom'un korumasına ve güvenliğine gelmeye başladı.
Tek bir bayrak altında toplanan insan kabileleri güçlü ve iyiliği temel alan bir kültür geliştirdiler. Thoradin, Arathor'un kralı, kuzeydeki gizemli elflerin, trollerin süregelen kuşatması altında olduğunu biliyordu; fakat insanlarının güvenliğini bu yanlız yabancıların savunması için tehlikeye atmak istemiyordu. Elflerin beklenen yenilgilerinin haberleri, asılsızca, kuzeyden gelirken birçok ay geçti. Ancak Quel'Thalas'tan gelen bitkin elçiler Strom'a ulaştığı zaman Thoradin trollerin oluşturduğu tehdidin büyüklüğünü anladı.
Elf elçiler Thoradin'e troll ordularının neredeyse sayısız olduklarını ve trollerin Quel'Thalas'ı yokettikten sonra güneye akın edeceklerini söylediler. Çaresiz elfler, askeri desteğe muhtaç olduklarından, savaşçı topluluklara karşı verilecek yardıma karşılık, belli seçilmiş insanlara büyü kullanmayı öğretmeyi istemeden, acele bir şekilde kabul ettiler. Thoradin, büyünün her haline hiçbir şekilde güvenmiyordu, o anki şartlar gerektirdiğinden elflere yardım etmeyi kabul etti. Akabinde, elf büyücüleri Arathor'a geldiler ve bir grup insana büyü yapmanın yollarını gösterdiler.
Elfler, insanların büyüyü kullanmada doğuştan bir beceriksizliği olduğunu ama buna rağmen ona karşı çabucak, doğal bir şekilde, büyük bir ilgi beslediklerini gördüler. Elflerin büyülü sırlarının temelleri sadece 100 insana öğretildi: Trollerle çapışmalarında yardıma yetecek kadar insana, daha fazla değil. İnsan öğrencilerinin mücadelede kendilerine yardım edebileceğine kanaat getiren elfler, Kral Thoradin'in kudretli ordularıyla beraber Strom'u terketti ve kuzeye doğru yola çıktı.
Birleşmiş elf ve insan orduları ezici troll savaşçı topluluklarıyla Alterac Dağları'nın (Alterac Mountains) yamacında çarpıştı. Muharabe günler boyunca sürdü, fakat Arathor'un yorulmak bilmez orduları asla yılmadı ve trollerin şiddetli saldırılarına rağmen toprakların bir karışını bile onlara vermediler. Elf efendileri büyünün güçlerini düşmanın üzerine bırakma zamanının geldiği konusunda hemfikir olunca, 100 insan sihirbazı ve çok sayıda elf büyücüsü cennetin hiddetini çağırdılar ve troll ordularını yaktılar. Bu unsursal(elemental) ateş trollerin, yaralarını iyileştirmelerini engelledi ve onların acınacak haldeki bedenlerini mahvetti.
Troll orduları dağılıp, kaçmaya başlayınca; Thoradin'in orduları onları peşlerinden kovaladı ve troll askerlerinin hepsini teker teker katletti. Troller bu bozgundan sonra asla toparlanamayacaklardı, ve tarih trollerin tek bir çatı altında güçlendiklerine asla tanık olamayacaktı. Quel'Thalas'ın yıkımdan kurtarıldığından emin olan elfler, Arathor ulusu ve onun hanedan kralı Thoradin'le bağlılık ve arkadaşlığa dayalı bir antlaşma yaptı. İnsanlar ve elfler gelecek yıllar içinde barış içinde iyi ilişkiler kuracaklardı..
Lich Kingin Doğumu
Nerzhul ve takipçileri Twisting Nethere girdiler.Ancak Kiljaeden ve onun İblisleri orada onları bekliyorlardı.Kiljaeden, Nerzhuldan bu başkaldırışın intikamı olarak yaşlı şamanın vucudunu parça parça yok etti.Ancak Ruhunu tutarak onun acı içinde kıvranmasını sağladı.Nerzhul artık dayanamayacak durumdaydı ve İblisin onu öldürmesini istedi ancak, Kiljaeden eski Kan Antlaşmasını göstererek halen ona itaat etmek zorunda olduğunu söyledi.
Orclar Azerothun Özgür Irklarını yenememişti.Bu yüzden Kiljaeden yeni bir ordu kurmak istedi.Bu ordu, Orclar gibi birbirlerine düşemeyecek kadar akılsız ve mantıksız olmalıydı.Bu sefer bir aptalın yüzünden tüm planları suya düşmemeliydi.Bu sefer Sargeras yenilgi kabul etmezdi.
Nerzhulun şerefli askerleri İblisin gücü ile donatıldılar ve bunların her birinin vucutları elinden alınarak eski bir ırk olan Lichlerin iskeletlerinde yeniden doğdular.Böylece Ölüm Ordusu oluşmuş olmuştu.Bundan sonra Ölümde bile Kiljaedene hizmet edecek bir ordu vardı artık.Kendisini bir Donmuş Kaksın içine hapsedilmiş bulan Nerzhulun gücü binlerce kat arttı.Eski Irkın halen güçlü iskeletleri arasında İblislerin kaotik güçlerine sahip olan Nerzhul artık yokedilemeyecek bir güç olmuştu.Bu noktadan sonra, Nerzhul adı ile bilinen orc sonsuza kadar gitmişti.
Lich King Doğmuştu.
Zamanı geldiğinde,Kiljaedan Lich Kingi de yaratmasının nedeni olan görevi açıkladı.. Nerzhul Azerotha veba yayacaktı.Böylelikle insan ırkı tamamen ortadan kalkacaktı. Vebadan ölen herkes Undead olarak tekrar dirilecek ve ruhları Nerzhula bağlı kalacaktı.. Kiljaedan başardığı takdirde Nerzhula üzerindeki laneti kaldırmayı ve sağlıklı bir vücut vermeyi vaad etmişti.
Nerzhul görevini yapmak için hazır olsa da Kiljaedan tedbiri elinden bırakmayacaktı. Aynı zamanda Lich Kingi de gözetimi altında tutmaktaydıBu noktada Kiljaedan elit iblis gardiyanını Nerzhulun görevini tamamlasını sağlaması için çağırdı. Tichondrius, dreadlordların en güçlüsü; vebanın şiddetine ve Lich Kingin durdurulamaz kıyım gücüne hayran kalmıştı.
Icecrown ve Frozen Throne
Kiljaeden Nerzhulun buzdan kristalini Azerotha geri yolladı.Kristal gece göğünü yarıp Northrende düştü. Donmuş kristalin içinde Nerzhulun ruhu yatmaktaydı.
Frozen Throneun sınırlarını aşan gücüyle Nerzhul Northrenddeki canlılara kendini hissettirmeye başladı.. Küçük bir eforla Buz Trolleri ve Wendigoları kendi karanlığına çekti. Psijik güçleri neredeyse sınırsızdı;ve bu gücünü küçük bir ordu kurmakta kullandı. Lich King kendi güçlerinde uzmanlaşırken Dragonblightda insan yerleşimi buldu. Ve gücünü insanlar üzerinde denemeye karar verdi.
Nerzhul veba yaymaya başladı. Kontrolündeki vebayı insan kasabasının üstüne saldı. Üç gün içinde herkes ölmüştü,ölen herkes zombi olarak tekrar canlanıyordu. Nerzhul onların ruhunu kendi içinde hissedebiliyordu. Ölen insanların gücü Nerzhula daha da güç vermekteydi. Zombileri kontrol etmek onun için çocuk oyuncağıydı.
Aylarca Northrenddeki tüm insanlara vebayı yaydı.. Undead ordusu geliştikçe,gerçek testin yaklaştığını hissedebiliyordu.